Yankı'nın Yolculuğu
"Ben" olmayı öğrenemeden "biz" olmaya koşullanmışsınız!
* * *
Bu ifade, bireyin kendi kimliğini, isteklerini ve ihtiyaçlarını tam anlamıyla tanımadan, toplumsal veya grup kimliği içinde eriyerek yaşamaya yönlendirildiğini anlatıyor. "Ben" olmayı öğrenmek, bireyin kendi özünü, özgünlüğünü, arzularını ve sınırlarını tanıması ve geliştirmesi anlamına gelir. Ancak bu, toplumsal normlar veya aile, çevre gibi dış faktörler nedeniyle geri planda kalabilir.
"Biz" olmak, toplumsal ya da grup aidiyetine vurgu yapar. Kişi, kendini birey olarak keşfetmeden, bu grup aidiyetine öncelik verir ve bu süreçte bireysel kimliği ihmal edebilir. Yani, toplumsal beklentilere göre hareket etme eğiliminde olup, "ben kimim?" sorusunu derinlemesine sormadan, kendini "biz"in bir parçası olarak tanımlar.
Önce "ben" olmayı öğrenmek... |
Bu koşullanmada, bireyin kendi istek ve ihtiyaçları yerine, grup içindeki uyum, kabul ve onay ön plana çıkar. Bireysellikten çok, topluluk değerleri öne çıkartılır. Bu da bireyin özgün kimliğini bulma yolunda engeller yaratabilir.
* * *
"Yankı'nın Yolculuğu"
Yankı, küçük bir kasabada doğmuştu. Ailesi, öğretmenleri ve arkadaşları onu hep sevdikleri için şanslıydı ama bir şeyler hep eksikti. O kadar çok insanın arasında hep "biz" olmaktan söz ediliyordu ki, Yankı bir gün "Ben kimim?" diye düşünmeye başladı.
Bir sabah, Yankı kasabanın meydanına yürüdü. İnsanlar yine toplanmıştı, herkes aynı şekilde konuşuyor, aynı şeyleri yapıyordu. Herkes birbirine benzeyen yüzlerle konuşuyor, bir nevi tek bir ses haline gelmiş gibiydiler. Yankı, bu kalabalığın ortasında bir adım geri çekildi. Herkesin bir parçası olması gerektiğini söylüyorlardı, ama o gerçekten kim olduğunu bilmiyordu.
Meydanda dolaşırken, kalabalığın dışına doğru bir patika fark etti. Bu patika ıssız ve sessizdi; hiç kimse orada yürümüyordu. İçinden bir ses, o patikaya girmesini söyledi. Yankı önce tereddüt etti, çünkü herkes kalabalıkla kalmaya devam ediyordu. Kalabalığın sesi yankılanıyordu kulaklarında: "Birlikte daha güçlüyüz! Biz, hepimiz, aynıyız!" Ama Yankı, kalabalıktan uzaklaşmak, kendini bulmak istediğini fark etti. Patikaya adım attı.
Yol boyunca, Yankı önce biraz tedirgin oldu. Etrafında kimse yoktu. Ama sonra adımlarını dinlemeye başladı. Adımları ona ait bir ritim tutuyordu, bir melodisi vardı. Rüzgârın sesi, ağaçların hışırtısı, hepsi onun iç dünyasını keşfetmesine yardımcı oluyordu. Her adımda biraz daha özgür hissediyordu. Kalabalığın sesi yavaşça siliniyor, kendi düşüncelerine yer açıyordu.
Bir gün, patikanın sonuna geldiğinde büyük bir göl buldu. Gölün suları durgundu ve Yankı kendini bu aynada gördü. İlk defa, kim olduğunu hissediyordu. Bir şey keşfetti: Kalabalığın bir parçası olmak kötü değildi, ama kendi sesini ve kimliğini kaybetmemek daha önemliydi. "Biz" olmanın güzelliğini ancak "ben"i bulduğunda anlayabilirdi.
Kendini bulmak... |
Geri döndüğünde, kasabadaki insanlar hâlâ aynıydı. Ama Yankı artık farklıydı. Kalabalıkla birlikte olabilirdi, onlarla paylaşabilirdi, ama kim olduğunu unutmayacak kadar güçlüydü. Artık kendi sesini bulmuştu ve bu ses yankılanarak büyüyecekti.