Kayıtlar

Söze Süzülenler 2023

Resim
Gök kubbenin altında   Değil miyiz hepimiz   Daha ne olsun   Yarım olmuş   Mutluluklar   Gülüşler   Ağlayışlar   Yaşam   Ne çıkar   Meçhul Bulutlar süzülmüş kubbeye Anılar dolaşıyor Hüzün mü mutluluk mu Ne taşıyor meçhul Sis çökmüş içeriye Siluetler kıvranıyor Hayal mi gerçek mi Ne yaşıyor meçhul Buğu sarılmış camlara Islaklık tütüyor Çaydan mı kalpten mi Ne akıyor meçhul Damlalar kaynamış gözlere Sıcaklık kanıyor Acıdan mı aşktan mı Ne yağıyor meçhul Yalnız Değilsin Kanatlanıp esse de ıssız diyarlarda, kime ne? Vuruyorsa bir nefes rüzgâr, yanık bağrına, yalnız değilsin. Sel olup çağlasa da taş yataklarda, kime ne? Çarpıyorsa tek damla yağmur, kızgın kalbine, yalnız değilsin. Şimşek olup çaksa da kör topraklarda, kime ne? Çakıyorsa bir tel ışık, karanlık ufkuna, yalnız değilsin. Yağmur Sonrası Özlemle içip Göğün gözünden damlaları Renge bürü

Nerede kaybettik, nerede arıyoruz?

Resim
İçimizde bulamadığımız bahar ve huzuru, hiçbir mevsim, hiçbir şey, hiçbir kişi bize bağışlamaz. Sevgimizi, mutluluğumuzu, huzurumuzu, dürüstlüğümüzü, ilkelerimizi, vicdanımızı, değerlerimizi...nerede kaybettik, nerede arıyoruz? Bir Zen öyküsü düştü aklıma. Hatırladığım kadarıyla özetleyeyim. Azize bir kadın varmış. Akşam üstü, evlerin içinde havanın iyice karardığı, dışarının alacakaranlık olduğu bir zamanmış. Sokakta yere iki büklüm eğilmiş, bir şey arıyormuş. Birkaç kişi yanına gelmiş, sormuşlar: - Ne arıyorsunuz Üstade? - İğnemi kaybettim onu arıyorum. - Nerede kaybettiniz? - Evin içinde! - Peki niçin burada arıyorsunuz? - Ama içerisi çok karanlık! İçimize dönmek, içimize bakmak, kendimiz olmak, kendimizle yüzleşmek, bütün olmak, kendimizi affetmek, kendimizi kabul etmek, kendimizi sevmek… uzar gider, söylendiği kadar kolay değildir. İçlerimiz çoğumuz için karanlıktır/karmakarışıktır. Oradan kaçarız. Bu yüzden mutluluğu, sevgiyi, kutsallığı dışarıda ararız.

Hüzün Satırları

Resim
Işığı solgun güneşin. Yorgun... Olandan, bitmeyenden bezgin, üzgün... Işığın Kederi- netsentez Ağlıyoruz Ak karlar altında Kara ahlar ağlıyor Çilenin girdabında Kırılan dallar ağlıyor Ölümün soğuk tahtında Tükenen bahtlar ağlıyor Kurtuluşun hazzında Gücenen gamlar ağlıyor Adobe Stock Meçhul Bulutlar süzülmüş kubbeye Anılar dolaşıyor Hüzün mü mutluluk mu Ne taşıyor meçhul Sis çökmüş içeriye Siluetler kıvranıyor Hayal mi gerçek mi Ne yaşıyor meçhul Buğu sarılmış camlara Islaklık tütüyor Çaydan mı kalpten mi Ne akıyor meçhul Damlalar kaynamış gözlere Sıcaklık kanıyor Acıdan mı aşktan mı Ne yağıyor meçhul Adobe Stock

Mutluluk nedir, üzüntü nedir?

Resim
Çalışma odasından çıkıp mutfakta su içip odanıza dönerken “Oğlum masaya baktın mı?” sorusudur. Ve dönüp masaya baktığınızda soyulmuş armut dilimlerini yanında çatalı, bıçağı ve peçetesiyle bulmanızdır mutluluk… Rahatsız etmemek için size seslenmemesi, orada salonda dört gözle armağanını görmenizi beklemesi, titreyen elleriyle armutları soyması, tabağı, çatalı, bıçağı hazırlaması…benim için niye uğraştı ki diye düşünmenizdir üzüntü… Mutluluk sevgidir, üzüntü sevgidir. Gece hayatında masaya gelen ikram ışıklı meyve tabakları da neymiş!.. nizamettin kaya

Sükûnet

Resim
Sükûnet zamanlarım: Nadiren hissettiğim ama tadına doyamadığım anlar… Geçmişin ve geleceğin donuklaştığı, ânın belirginleştiği; arzuların, tutkuların, umutların, beklentilerin, hedeflerin durulduğu, dibe çöktüğü; sakin, kıpırtısız, berrak bir zihinle sadece nefesimi, bedenimi ve bütünleştiğim dünyamı duyumsadığım zaman kesitleri… Kutsal varoluşla birlikte dalgalandığım anlar… 60’lı ve 70’li yıllarda okuldan dönünce evin duvarının kenarında bulunan derme çatma, çivileri küflenmiş, ağaçtan bir sedire otururdum uzun süre. Kuş sesleri arasında, rüzgârın ağaçların yaprakları ve meyveleri arasından süzülerek yüzüme vurduğu kokuyu içime çekerdim. Dalından kopardığım şeftaliyi iştahla yerken, batmaya yeltenen güneşi ve gökyüzünü izlerdim. Gün boyu neler oldu, yarın neler olacak? Hepsi kaybolurdu önümden. Yaşamın ve yaşadığımın tatlı farkındalığı açılırdı ruhuma. Varlığın bütünlüğünde varoluşumu hissederdim. Bir iki saat içinde, “Ödevlerine ne zaman başlayacaksın?” sorusuyla koşuşturma yeniden

Dürüstlük, Bütünlük ve Sevgi

Resim
Freud, bir yerlerde, en çok sakladığımız (bazen kendimizden bile) gerçekliğimizin herkeste ortak olduğunu söylüyordu. Jung, belki biraz daha farklı olarak kolektif (ortak) bilinç altından ve gölge benliklerden bahsediyordu. Kendimizi oralara ittikçe, bastırdıkça, içimize attıkça, inkâr ettikçe sahte benliklere bürünürüz. Sanki mükemmel, kusursuz, hatasız, kedersiz, mutlu, daima doğru, daima haklı, daima iyi… Hep sırıtır bunlardan bir şeyler zaman zaman. Ama toplumda çoğunluk, mükemmel olduğunu iddia ettiği için ve bizi de böyle olmaya zorladığı için madalyonumuzun negatif yüzünden korkar ve kaçarız. Ne gerek var saklanmaya kendimizden, insanlardan! Neşeyle kederin, üzüntüyle sevincin, acıyla zevkin, nefretle sevginin, başarıyla başarısızlığın, mutlulukla mutsuzluğun, doğrularla yanlışların karışımından ibaret değil miyiz(?) Zıt kutupların yani… İçimizdeki güneşi pozitif yanımıza olduğu kadar negatif yanımıza da çevirdiğimizde gerçekten aydınlanmış oluruz. Ardından kabullenme, kendinle

Söze Süzülenler 2022

Resim
Yok; yokmuş...  Var; bir varmış,  bir yokmuş...  Aslında o da yokmuş.  Hayat masalmış...  Merhaba Aydınlık Aydınlığa özendi yaşam. Anladı güneş. Şafağa bezendi yavaş. Mavinin ardına çekildi uzak yıldız. Buradayım dedi beyaz bulut. Nefes aldı umut. Gerdi kanatlarını martı. Yuvasında şakıdı guguk. Saldı ruhunu yeşil... Güneşten, buluttan, ağaçtan, çiçekten, kurttan, kuştan, topraktan, umuttan can getirdi rüzgar. Günaydın... Merhaba aydınlık... Bulut Aşığın yüreği buluttur. Tesellisi hayaldir, umuttur. Dökülür, yağar… Güzel görür, gözüne kaşına yağar. Özgürlüğe öykünür, gökte kuşuna yağar. Mevsimin sonbaharına, kışına yağar. Toprağı özler, kayasına taşına yağar. Hüzne sarılır, mahzun gözün yaşına yağar. Nizami hep tek başına yağar. Yalnızlığı kucaklar, boşuna yağar. Serap Ne kaşta ne gözde Ne övgülü birkaç sözde Biriz hem yokuşta hem düzde Aşkımız daima harlı köz