Kayıtlar

Kartal Gibi Yükselin, Gürpınar Gibi Direnin

Resim
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bir zamanlar kendisine yöneltilen “halk sizin yazdıklarınızı anlamıyor, onların seviyesine uygun yazın” eleştirisine verdiği yanıt, bugün de hepimize önemli bir ders sunuyor: “Siz halkı benim yazdıklarımı anlayacak seviyeye getirin.” Gürpınar, yazılarının kalitesini düşürmek yerine, toplumun eğitim ve bilinç seviyesini yükseltmeyi savunmuştu. Bu yaklaşımı, insanların ve toplumların kendilerini sürekli geliştirmeleri gerektiğine dair güçlü bir mesaj içerir. Gürpınar’ın bu duruşu, aslında kendi değerlerimizden ödün vermememiz gerektiğini hatırlatır. Bu hikâye, bir başka ilham verici hikâye olan kartal ve karga metaforuyla güzel bir paralellik taşır. Anlatıldığına göre, kartala saldıran tek kuş kargadır. Karga, kartalın sırtına konarak onu gagalar, rahatsız etmeye çalışır. Ancak kartal, bu saldırıya karşılık vermez; sadece daha yükseğe uçar. Uçuş ne kadar yüksek olursa, karga için nefes almak o kadar zorlaşır ve sonunda yere düşer. Bu metafor, gereksiz eleştirile

Bir Mayıs Sonu Daha

Resim
Yılların demlediği duygularımdan bir esinti... Köprünün gözleri mahzun. Şahidi sonsuzun... Hüzünlü, sulu... Belli ki aşk dolu... Edirne, Meriç Nehri ve Mecidiye Köprüsü * * *

Söze Süzülenler 2023

Resim
-Gök kubbenin altında -Değil miyiz hepimiz -Daha ne olsun -Yarım olmuş -Mutluluklar -Gülüşler -Ağlayışlar -Yaşam -Ne çıkar -Meçhul -Bulutlar süzülmüş kubbeye -Anılar dolaşıyor -Hüzün mü mutluluk mu -Ne taşıyor meçhul -Sis çökmüş içeriye -Siluetler kıvranıyor -Hayal mi gerçek mi -Ne yaşıyor meçhul -Buğu sarılmış camlara -Islaklık tütüyor -Çaydan mı kalpten mi -Ne akıyor meçhul -Damlalar kaynamış gözlere -Sıcaklık kanıyor -Acıdan mı aşktan mı -Ne yağıyor meçhul -Yalnız Değilsin -Kanatlanıp esse de -ıssız diyarlarda, -kime ne? -Vuruyorsa bir nefes -rüzgâr, yanık bağrına, -yalnız değilsin. -Sel olup çağlasa da -taş yataklarda, -kime ne? -Çarpıyorsa tek damla -yağmur, kızgın kalbine , -yalnız değilsin. -Şimşek olup çaksa da -kör topraklarda, -kime ne? -Çakıyorsa bir tel -ışık, karanlık ufkuna, -yalnız değilsin. Yağmur Sonrası Özlemle içip Göğün gözü

Nerede kaybettik, nerede arıyoruz?

Resim
İçimizde bulamadığımız bahar ve huzuru, hiçbir mevsim, hiçbir şey, hiçbir kişi bize bağışlamaz. Sevgimizi, mutluluğumuzu, huzurumuzu, dürüstlüğümüzü, ilkelerimizi, vicdanımızı, değerlerimizi...nerede kaybettik, nerede arıyoruz? Bir Zen öyküsü düştü aklıma. Hatırladığım kadarıyla özetleyeyim. Azize bir kadın varmış. Akşam üstü, evlerin içinde havanın iyice karardığı, dışarının alacakaranlık olduğu bir zamanmış. Sokakta yere iki büklüm eğilmiş, bir şey arıyormuş. Birkaç kişi yanına gelmiş, sormuşlar: - Ne arıyorsunuz Üstade? - İğnemi kaybettim onu arıyorum. - Nerede kaybettiniz? - Evin içinde! - Peki niçin burada arıyorsunuz? - Ama içerisi çok karanlık! İçimize dönmek, içimize bakmak, kendimiz olmak, kendimizle yüzleşmek, bütün olmak, kendimizi affetmek, kendimizi kabul etmek, kendimizi sevmek… uzar gider, söylendiği kadar kolay değildir. İçlerimiz çoğumuz için karanlıktır/karmakarışıktır. Oradan kaçarız. Bu yüzden mutluluğu, sevgiyi, kutsallığı dışarıda ararız. Oy

Hüzün Satırları

Resim
Işığı solgun güneşin. Yorgun... Olandan, bitmeyenden bezgin, üzgün... Işığın Kederi- netsentez Ağlıyoruz Ak karlar altında Kara ahlar ağlıyor Çilenin girdabında Kırılan dallar ağlıyor Ölümün soğuk tahtında Tükenen bahtlar ağlıyor Kurtuluşun hazzında Gücenen gamlar ağlıyor Adobe Stock Meçhul Bulutlar süzülmüş kubbeye Anılar dolaşıyor Hüzün mü mutluluk mu Ne taşıyor meçhul Sis çökmüş içeriye Siluetler kıvranıyor Hayal mi gerçek mi Ne yaşıyor meçhul Buğu sarılmış camlara Islaklık tütüyor Çaydan mı kalpten mi Ne akıyor meçhul Damlalar kaynamış gözlere Sıcaklık kanıyor Acıdan mı aşktan mı Ne yağıyor meçhul Adobe Stock

Mutluluk nedir, üzüntü nedir?

Resim
Çalışma odasından çıkıp mutfakta su içip odanıza dönerken “Oğlum masaya baktın mı?” sorusudur. Ve dönüp masaya baktığınızda soyulmuş armut dilimlerini yanında çatalı, bıçağı ve peçetesiyle bulmanızdır mutluluk… Rahatsız etmemek için size seslenmemesi, orada salonda dört gözle armağanını görmenizi beklemesi, titreyen elleriyle armutları soyması, tabağı, çatalı, bıçağı hazırlaması…benim için niye uğraştı ki diye düşünmenizdir üzüntü… Mutluluk sevgidir, üzüntü sevgidir. Gece hayatında masaya gelen ikram ışıklı meyve tabakları da neymiş!.. nizamettin kaya

Sükûnet

Resim
Sükûnet zamanlarım: Nadiren hissettiğim ama tadına doyamadığım anlar… Geçmişin ve geleceğin donuklaştığı, ânın belirginleştiği; arzuların, tutkuların, umutların, beklentilerin, hedeflerin durulduğu, dibe çöktüğü; sakin, kıpırtısız, berrak bir zihinle sadece nefesimi, bedenimi ve bütünleştiğim dünyamı duyumsadığım zaman kesitleri… Kutsal varoluşla birlikte dalgalandığım anlar… 60’lı ve 70’li yıllarda okuldan dönünce evin duvarının kenarında bulunan derme çatma, çivileri küflenmiş, ağaçtan bir sedire otururdum uzun süre. Kuş sesleri arasında, rüzgârın ağaçların yaprakları ve meyveleri arasından süzülerek yüzüme vurduğu kokuyu içime çekerdim. Dalından kopardığım şeftaliyi iştahla yerken, batmaya yeltenen güneşi ve gökyüzünü izlerdim. Gün boyu neler oldu, yarın neler olacak? Hepsi kaybolurdu önümden. Yaşamın ve yaşadığımın tatlı farkındalığı açılırdı ruhuma. Varlığın bütünlüğünde varoluşumu hissederdim. Bir iki saat içinde, “Ödevlerine ne zaman başlayacaksın?” sorusuyla koşuşturma yeniden