Nerede kaybettik, nerede arıyoruz?

İçimizde bulamadığımız bahar ve huzuru, hiçbir mevsim, hiçbir şey, hiçbir kişi bize bağışlamaz.

Sevgimizi, mutluluğumuzu, huzurumuzu, dürüstlüğümüzü, ilkelerimizi, vicdanımızı, değerlerimizi...nerede kaybettik, nerede arıyoruz?

Bir Zen öyküsü düştü aklıma. Hatırladığım kadarıyla özetleyeyim.

Azize bir kadın varmış. Akşam üstü, evlerin içinde havanın iyice karardığı, dışarının alacakaranlık olduğu bir zamanmış. Sokakta yere iki büklüm eğilmiş, bir şey arıyormuş. Birkaç kişi yanına gelmiş, sormuşlar:

- Ne arıyorsunuz Üstade?

- İğnemi kaybettim onu arıyorum.

- Nerede kaybettiniz?

- Evin içinde!

- Peki niçin burada arıyorsunuz?

- Ama içerisi çok karanlık!

İçimize dönmek, içimize bakmak, kendimiz olmak, kendimizle yüzleşmek, bütün olmak, kendimizi affetmek, kendimizi kabul etmek, kendimizi sevmek… uzar gider, söylendiği kadar kolay değildir. İçlerimiz çoğumuz için karanlıktır/karmakarışıktır. Oradan kaçarız. Bu yüzden mutluluğu, sevgiyi, kutsallığı dışarıda ararız. Oysa aradığımız çok yakındadır, içimizdedir. Oradadır, çünkü onu orada kaybetmişizdir… Karanlıkta kalmış olsa da...

İçimizde bulamadığımız bahar ve huzuru, hiçbir mevsim, hiçbir şey, hiçbir kişi bize bağışlamaz.

Kadının aradığı iğne metaforu çok şey ifade eder. Dürüstlük, adalet, ahlâk, hak, hukuk, vicdan, ilkelilik, değerler... Ve şikayetçi olduğumuz/aradığımız daha pek çok şey...

"Hararet nardadır,
sac’da değildir,

Keramet baştadır,
tac’da değildir,

Her ne arar isen,
kendinde ara,

Kudüs’te, Mekke’de,
Hac’da değildir.”

Hacı Bektaş Veli
Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da arananlar aynı zamanda içimizde kaybettiğimiz ama dışımızda aradığımız her şeyi temsil eder...
netsentez

Çok okunanlar:

Söze Süzülenler 2023

Sükûnet